Monday, March 19, 2012

Yiginti




Yığıntı

Sokakların sesi azaldı
lambaların isi dalgalanıyordu kaldırıma vuran gölgelerde
sabahçı kahveler kışa soyunmuştu
çayın demli kokusunu çatıya ulaşınca
karakedi geceden kalmalığına uyuşukluğunu da ekleyip
çatının pervazına doğru gerindi
yağmur oluklarına sığındı 
sol yanına yaslandı
sayıkladı
saydı zamansızlığını ağaran günün..

bugün tırmağını doğrultacak hali yoktu
mahmurlu gerilmelerle izledi canlanan sokağı..
ne aceleciydi şu insan denilen yaratık
tabakaneye bok yetiştiren eli maşalı çocukları anımsadı..
geçmiş ola dedi..
simitçinin susamlarını saydı keskin göz ucuyla..
kasabın satır sesleri duyulmağa başladı..
mavanın domates kokuları..
ne doymak bilmeyen yaratıktı şu insalar..
kendilerini yeyip bitirmek yetmez gibi
başımıza beladır halleri.
nedir bu oburluklar..
savaş savaş çıglığa bürünmeleri..
yer gök sürünmeleri..

bir feryat yükseldi karşıki apartmanın penceresinden
bir figan yıktı kale surlarını
kararttı içini
acı sular aktı ağzından dışarı
ödü patlamış köpek gibi 
sağrısına yapıştı ölümcül sancı
bir ağıt suladı sokakları
bir inleme
bir cenaze marşı..
bir susma kopardı kara perdeleri..

insan ölülerini hiç anlamadı karakedi
ölümleri hiç bilmedi
ölümsüzlüğü aramamıştı çünkü..

Ağulanmışlara baktı
hayvan haklarına sığınmış
kara gözlülere baktı köz köz
belediye çöpçülerinin küreklerine takılan
çelik filelere
çöp tenekelerine baktı
çöp arabalarına ilişti gözü
çöplüğe gidecekti 
çürümüşlüğe bulanıp
sonla öpüşecekti..

taşsız mezarları anlamadı karakedi
taşırılmış mermer anıtları bilmedi hiç
heykellerin tepesine tüneyen 
kıçı boklu güvercini bildi
sınadı
nede kınadı tuçlaşmış kasık yüzleri
putlaşmış umudları..

meydanlaşmış ufuklara daldı gözü
kendi sokağı bunaltırdı bazen içini
karşıdan karşıya gerili çamaşırları
azdır darlaşan sokakların..
aşağıdan bakana
sığ gelir gökyüzü
azalır yıldızlı sonatlar..
boğazına gelir yerleşir 
düğümü sıklaşmış
halatlar..

geniş caddeler
şehirlerarası hatlar
uçak yolları
sınırsız ülkeler
ve dilsiz kıtalara seslenir balatlar..

dünyası daraldıkca yaşanmamışlığın
tekdüzeleşince düşleri insanların
savaş çıkarırlar!
kanla yoğrulur kampanalar
postallaşır
posta katarları
iletiler ulaşmaz
pulları dökülmüş
zarflar..

kokuları taşımaz olur
korkak suratlar..
hayalet gemilere yüklenir
korsan bakışlar
giyotinler çalışır
bastil kapılarında..
ensesine dokunmadan
sepetlenir bakışlar..

insan dedi karakedi
hayvanlığına şükredip
gerildi yaygibi
kamburuna inad
sıçrayıp karşı tarafına sokağın
girdi usulca
kara perdeli odaya..

kuştüyü yastığa
dayadı sol yanına eklemlenmiş başını
soluğunu birleştiren hırıltıya
mırıldanmalar  yükleyip
sildi gözyaşını 
sığındı acılarını saklayan
karanlığa
sığıntı olmadı
hiç..
nede unutulmuş
yığıntı
yığın
yığın
yığ

Volkan Kemal
 Bu öykümsü, ölümle ölümüme yüzleşen serseri* deli yüreklilere adanmıştır..