Monday, March 19, 2012

Narsistce

Narsistçe


 Narsistçe

Analar
defne dallarından yapılmış sallara
yerleştiriyor karagözlü bebelerini
          korkularını yenip
acılarıyla eleyip
son damla sütle memeleyip
kokularıyla beleyip
salıyorlar asi nehrinin
          dingin sularına
          isalaşmaya

gök kararıyor
savaş çığlıklarına dönüşüyor
          ebem kuşağı
haçlı orduları geliyor
          sürüler halinde
          zırhlara bürünmüş
          çakal gözlü
          tilki bakışlı
          saman dağını aşıp
kuşatıyor kaleleri
          kuşatıyor köyleri
          kuşatıyor dinleri
          kesiyor dilleri
yalın kılıç
          kargı mızrak
          kalkan gürz
          yanıyor burçlarda
insan etleri
          uçuşuyor hendeklere
          tayından arta kalan
          bebe iskeletleri

kadınlar geçiyor kafilelerle
          bilekleri kenetli
          gözleri bağlı
          tanrılara adaklanmış
          ak kefenler
          kızıla boyanıyor
          içe bükülmüş çığlıklar
acıya dayanıyor
kemikleşiyor kin
duaların ırzına geçiliyor
          haçların gölgesinde
          herşey mübah diyor
yeni tanrılar
          herşey
          berikiler için,
         
erkekleri iğdiş edilmiş
yaylaların kadınları
mavi gözlü
çocuklar doğuruyor
asırlarca

muzaffer haçlılar dönüyor
          batının batısına
          yangın yerinden
          kaçırdıkları
          ganimetlerle
          gözlerinde kan
          dudaklarında iman
          göğüslerinde nişan
          kulakları yırtıyor
çanları kiliselerin
açılıyor kapısı cennetin
dantesiz
dantelli
süluetin
sahnesine fırlıyor
ilahi komedya

doğunun rahminde dölleniyor batının
soygun çağı
          doğunun güneşiyle
          ağarıyor zifiri
          kan ve gözyaşıyla
          temizleniyor kiri
ardında posası çıkarılmış insanlık
          emekliyor
          şaşkın
          yılgın
          ve
          hiç
bir anlam veremiyor
          neden varım
          ne olacağım
          yokluğa sarılıyor
          koşuyor arsızca
          oburca tüketiyor umudu
          uzayı fethetmeye koşuyor
dünyadan uzaklaştıkça
kendine sarılıyor
yalnız kalıyor
bir elinde korkusu ölümün
diğerinde cennetin ahahtarı
cehennemden kaçıyor
körce

dokunduğu herşey kirleniyor
          soluduğu hava
          içtiği su
          yaktığı ateş
          taşıdığı yürek
          yandığı sevda
düşleri madenleşiyor
          altun pırlanta
          sürülüyor pazara
          sürmeli gözler
          sürüce
          sürgün veriyor
          sürreal
binlerce tanrı yaratılıyor
mabedleri yıkılmış
tarihsel düttürüden
herkes nasibini alsın deye
bu güldürüden

ve taşıyor Kybelenin kızgın döl yatağı
          yeniden doğmuyor defne dalına sarılı ölü bebeler
          gelinlik bir kıza dönüşüyor nehr il maklup
naletlenmiş toprakları sürüklüyor peşisıra
isyanlar vadeden kuzeye dönüyor yüzünü
sakin
ve
narsistçe gülümsüyor...

Volkan Kemal
 Bu öyküsel düttürü, umudu isyanda bulanlara adaklanmıştır.