Monday, March 19, 2012

Duzen


 Düzen

Yüzümü nereye dönsem
seni görürem
gözlerindeki karanlık
ürkütür beni
tenimi nereye sürsem
seni duyaram
dudaklarındaki çizgiler
acıtır teni
elif bilsem secdeye dururam
duasız yakarışlar
avutur beni
vay beni..

dedi gözleri bala çalmış karakedi

kınalar kurumuş
rastık dökülmüş
kaşlar bozulmuş
serseri bir telaş gezinir
sokakta şimdi..

dert ile yola çıkan dermanın bulur
ser ile karşı duran
fermanın bulur
bin kaş
bir göze vurulur
açılın hanlar
kapılar dar gelir bize
yıkılın duvarlar
zindan zor gelir dize..

dedi tüyleri zamana yenik serserikedi

şark magribe karışır
şimal cenupta buluşur
evren cunuplaşır
yüz sancım ol dermana yaraşır
açılın ummanlar
çöl kuru gelir söze..

dedi sustu karakedi

kybelesi kıbleye dönüşür
imanı bin bilinmez sevdaya
dudağı karataşla öpüşür
kabesi bende olanın
yanağı narla sevişir
ateşi serde olanın...

dedi sokağın orospu kedisi

parladı bir kez daha
güneşi kızgın kiremit tarlasında içen karakedinin
sıcakladı tüyleri
kanlandı biti
kuyruğu dikenledi
bir zıpladı ki sorma gitsin

soluklandı
zilin
şalın
vede gülün
ülkesi endülüsün
kahyası nede yahyası olmak istedi

orada gördü
batının doğuya ayran
güneşin aya hayran oluşunu

birin sıfıra muhtaç
simyanın
kimyasal duruşunu
pusulasız gecede
deryanın
altun tasa sığışını
ipek mendille gelen
zencefil gülüşünü
doğurgan doğunun
savurgan batışını
hep orada gördü
sordu
kimdir bunun anası
danası
düvesi...

iki ihtiyar kıtadan doğan bu tosuncuk
çarkı medeniyyet
şimdi hükmeder sanır
sanrılarıyla
sarsılır
kasılır

kasım kasım kanlanır
batı batı
kasımpatılaşır..

doğu
uzağı
ortası
yakınıyla
hesaplaşmadan
kangrean olmuş yarasıyla
kasaplaşmadan
okuyup yazıp kitaplaşmadan
yoğrulur kardeş kanıyla
yıkılır ince yalanıyla
arafata fırlattığı taşıyla
yakılır dini imanıyla
asırlık neft saltanatıyla
sağılırda gider
yığım yığım yığılırda söner..

dedi karakedi

gazanın yanık et kokusuyla yıkanarak
tarihsel düttürüden sakınarak
kahve falına takılarak
muhittin arabiye öykünerek
hallacı mansurla 
aynı tende
derim dirim yüzülerek
tebrizin güneşiyle 
aynılaşmadan
vardı kuma
humeynileşmeden
hayyamlaştı
bir kadeh şarapda
yunuslaşarak...
yunuslaş
breh yusuf!

Diye bastı narayı karakedi

ürktü kendi sesinden
iri yarı kisvesinde
gölge yapan fesinden
irkildi

bir şimşek yardı göğü
bir dudağı yerde
diğeri
arşa yükselen
iğde dalında
bir dilberdi
hurma dokularıyla
kediler sokağına damlayan..

kahve kokularını bastırdı
tömbeki
kına kına

acem halısı gibi yayıldı karakedi
çamur sidik kokulu yola..
ağzı mestane
gözleri han kapısı
sefalar getirdin dedi
ve
yuttu dilini
yutkunamadı
damağında
dünün yarası..

susmak ne demek
zamansız
sırası gelen çekilir hesaba
sırası gelen kurban olur kasaba
sırası gelen cehenneme kütük
cennete saz olur
tüyü yolunan
kaz olur
kaz

sevdalanan deli gönlün mayası kabarır
gözü kararır
başı döner
sözü azalır
susar

bu devran böyle acılı
şöyle sancılı gitmez
ezberi dilinde toz olur
öyküye ilham veren
karaben çözülür
karagöze kilitli göz süzülür
üfürük tükenir
ve
büyü bozulur

büyücü karakedi
sokaktan kovulur
kedisiz sokakta
düzen bozulur
düzen
düz
dürzü !

Volkan Kemal

Bu öykümsü şiirsellik, düzene çomak sokan düzensizlere adaklanmıştır.