Friday, March 30, 2012

Kazan Dibi


 Açlık ordularına komuta edenler
          imparatorun gölgesinde
selam durdu
emeğin ağır aksak
uygun adım
sol
sağ
gene sol
toz duman
yaman yürüyüşüne
         
taburlar halinde geçti köleler
ellerinde çekiç
          orak
ve çıkrıklar
çevirdiler sürüleri
eğirdiler
yünlerini
          ipliklediler
dokudular
          rengarenk
          desen desen
          kilimlediler
                   yol yol

bölükler halinde geçti
          ellerinde tüfek
          parmaklarında tetik
          yüzlerinde maske
maskeleştiler
gaz odalarında
          soluğu tükenenler
birbirinin sırtına tırmanarak
          tek lokma nefes için
birbirini çiğnediler
sakızlaştılar
asit kuyularında
fosforik

kıtalar geçti
          sıra sıra
          önce kara
          afrika
          sonra sarı
          asya
          ve daha sonra
          latin amerika
kuyruklar uzadı
          pirinç
          lahana
          tarhana
          turşulaştı
          tabular
tabuliler
çocuklaştı ordular
          kefenleşti deriler
          kesirleşti sayılar
          aids
malarya
sümük salya
burunları düştü
etleri lime lime
soluğu kesik
kilise çanı
minare gölgesi
fasarya
bulutlara yükseldi
yanık bir arya
acılar dizildi
kara inci tanesi
gerdanı çarcur edilmiş
pili bitmiş marya
abideler dikildi
          özgürlük adına
          şehit kanı içildi
          cennet ırmaklarından
          yeni bir don biçildi
          eskisinden
daha da palavra
göze takılmayanlar
gece karanlığı basınca
yürüyüş koluna dizildi
          kolu dirseğinden kopuk
          dizi ayaksız
          dudağı patlak
          gözü akmış
          tırnağı kopuk
          taşağı yırtık
          pılı pırtık
cüzzamlılar katıldı en son
          alaya,
          veremlilerle kol kola
          başladılar duaya
          dilleri kan içinde
          çürük battaniyeden sızdı yaralar
          perdelendi zeytin gözler
          sarardı bebeler
          eğdiler bakışlarını
          tahtı revana kurulu
imparatoru alkışladılar
         
çekiç örse değende
          kıvılcım kızıla vuranda
          renkler isyan edende
          gökyüzü karaya saranda
          kavga korkuyu bölende
          korku sidiği atanda
          yıkıldı zifirin duvarı
açıldı dar-ı gülistan
darmadağın oldu kaleler
yıkıldı filler
          kuyruğu kopmuş dana
          gibi kıvrıldı
          kıt’alar
          milyarlar üretmek
          pazarda tükenmek içün
milyonlar sürüldü
                   kanlı savaşa
         
önce direnenler çekildi dara
          teslim olanların kırıldı kanadı
          tövbe edenlerin kesildi dili
          ırzı kırıklar düzüldü bir bir
          intikam aktı yıl boyu
          süpürdü onurlu soyu
          tarihin çöplüğüne

yenilenler yenilgileri içine gömüldü
          yenenlerin zaferi
          devletsel düttürüyle övüldü
          yalan miras kaldı talana
mirasyediler hakim oldu
beş yıldızlı hana
hamamlarda kirler üredi
yeni bir soytarı türedi
eskisinden de maskara
kapkara
kazan dibi
maskeli

Volkan Kemal

Thursday, March 29, 2012

Yemyeşil


  "I think they got me for the name I was born with!! But seriously it all had to do with that Damn War in Chechnya!! It seems every Russian President is a critic!"
 Anna Stepanova Politkovskaya (born Anna Mazepa)
Russian Journalist and Human Rights Activist
Yemyeşil

 Barış düdükleri çalsa bile
galibi hiç belli olmayacaktı savaşların
terkedilmiş şehirlerin sokaklarında
dağa kaldırılmış kadınların çığlıkları kaldı asılı
boş mermi kovanlarını
gerdanlık yapan kızların sancıları yardı kasıkları
bir tas lahana çorbasına
teslim olmanın anısını kimse hatırlamadı
yıkık duvarların barut yüzlü tuğlalarına tırnakla yazılı
doğuracak piçini gizledi savaşı sonlamanın sevinci
yenilgiyi tadanların kiniyle yıkandı gökyüzü
zifiri
  yarınları olmayanlar doğdu savaş sonrası
dünü sorgulamayanların apış arasından
dişiyle kesilen göbek bağı sızladı durdu
haşlanmış ipek kozasından sarı sular aktı
kelebeklerin gözü kaldı dut sürgününde
atlasa işlendi bayraklaşan türküler
madalyalar satıldı kilise kapılarında
camilerde selalar verildi
helvalar dağıtıldı
utanç duvarlarına sürülen eller eridi
buda’nın kulakları düştü avuçlarına
yasını tuttu kan kırmızı nehirler
hayaletleşti düşler kayıp posta katarında
beklentilere eklendi belkiler
savaştan dönenlerin postalları yarıldı
seçim sandıkları açılmadan
demokrasi ağıtları yakıldı
kınsız kılıç üstüne

apoletleri sökülmüş generallerin imzası
barış levhalarında kurumadan
topların namluları çoktan hedefe yönelmiş
tüfekler sökülmüştü kütüklükten
analar doğurdukca
semizlendi ordular
palazlandı anamalcı kan tüccarları
talim boruları yeni bir hücum emri daha verdi
sınırlar delindi bin yerinden
yeniden yaratıldı düşmanlık tarihi
taburlar sıralandı resmi geçit başladı
sürüleşmiş halklar tek adamı alkışladı
robotlaştı adımlar marşlar bandolar
borsalar şaha kalktı
ganimet tellalları sekiz sütuna manşet attı
savaşın haklılığı üstüne yemin billah
sevgilinin gözyaşı eritti mendilleri
yastık altlarında gizlenen
mor dantelli

kısır bir döngü sürüldü tezgaha
bir daha milyon daha
insanlık tarihi budur dendi
savaş tanrılarına adanan kurbanlıklar
sürüler halinde
cennet kapılarına erişmek için
ilahi bir çoşkuyla yarıştı
ve açlık orduları
bu düttürüye alıştı
eklendi silah fabrikalarına
her gün bir yenisi daha
kutsanan savaşa
seyirci kalanlar
barış madalyalarıyla
nobele aday şimdi
kapkara

savaşan neden savaştığının ayırdına varamadan öldü
barışan neden barıştığının farkına varmadan cepheye sürüldü
her ikisi de aynı toprağa gömüldü
bir zeytin köklendi kan suyundan kıpkızıl
yeni sürgünler verdi
dallanıp yapraklandı
çam kokulu
taç oldu
kybelenin saçlarına
kilim dokulu
yemyeşil

Volkan Kemal

Genç yaşta öldürülen savaş karşıtı Rus gazeteci;
Anna Stepanovna Politkovskaya' nın anısına saygımla
(30 Ağustos 1958 – 7 Ekim 2006)

Tuesday, March 27, 2012

darmadağın

aramayın beni
orada şurada
burada
çocukluğumu yitirdiğim sokaklar boş
ne simitçi geçer olmuş
ne salepçi hacı musa nın gülyağı kokulu sakalı
savruluyor rüzgarda...

ne arnavut kaldırımları kalmış atılmadık
nede yorginin meyhanesi satılmadık
artık midye kabuklarıyla oynamıyor
mahallenin veletleri
nede lastik top peşinde koşturuyor günboyu
tüm yüzler boğazından asılmış
tüyleri yolunmuş
ördek gibi ürkek ve kirli sarı
tüm sesler metalik kristal kırması
ne çamurları kalmış yolların
ne fayton arabalarına takılan çocuk sesleri

bu şehir sokak sokak teslim alınmış
sessizlik kulelerine asılmış
çarmıha gerilmiş ellerinden
dilleri yolunmuş dibinden
anlaşılmaz sesler çıkarıyor radyolar
ekranlar kan kusuyor
vitrinler yağlı bir ışıkla yıkanmış
ne kestane kavuran kalmış sinema önlerinde
ne barbut atan yumurta topuklar
köşebaşlarını tutmuş umarsız bir ezgi
ud tambur
susmuş

kuduz köpekler vurgun yemiş
kara kedilerin kuyruğu teneke sesli
baykuşlar kaçırmış yaralı gecelerin uykusunu
terkedilmiş sokaklar verem tükürür
tiner yüzlüler kovulmuş köşe bucak
suratsızlar selam durur
bayrağa
heykele
mınbere

silahlar çatılmış
coplar satılmış
çorbaya su katılmış
tutukevler tutulmuş
zincirlikuyu tabutluk
asfatların sırtı yolunmuş
derileri dökülür cüzzamlıların
mansurlaşır ceylanlar

canıma tak der
çeker giderim
çekilirim kendi darıma
darmadağın

Volkan Kemal

Monday, March 26, 2012

Bedelini ödedik

doğmadan ödedik
anaya süt
babaya iskele
kardeşe karındaşlık
yoldaşa sırdaşlık
hocaya bir harf
hacıya gülsuyu
devlete kelepçe zincir
en zayıf halkasına takıldık
en çürük dişine doldurulduk
sürüleşme hakkı ödedik sürülmeden
ve
karanlıkta yanışın
bedelini ödedik
çıralaştık


eskimeyen arnavut kaldırımlarında
yürüyüş kolları yenildiğinde
haziran bakışlı bebelerin gözkapakları
korkuyla kapandığında
açlığın sınır tanımayan bozgunu
boğazı geçtiğinde
cumartesi analarının sancıları
umudu deldiğinde
beklemenin bedelini ödedik


bekletilmenin
sabrını yaşadık kasıklarımızda
dokuz ay
dokuz doğurduk
dokuz memeli
bereket tanrıçası
toprağı
hallaç pamuğu gibi atanda
atık sular körfeze akanda
zehir istavriti yakanda
ağlar lime lime olanda
çaylar zakkumlaşanda
yudumlamanın
bedelini ödedik kırtlama
yandan çarklı
tavşan kanı
içmenin
yerden yardan geçmenin
kaçak tütünsarmanın
yumruk mezesi seçmenin
veremle dansetmenin
uçkuru çözmenin
abdest bozmanın
nataşa süzmenin
düzmece yaşamanın
bedelini ödedik


ulu orta konuşmanın
yazmanın çizmenin
postal ezmenin
parkeyle sızmanın
dağa çıkmanın
ovada gezmenin
ant  içmenin
azıp tozmanın
bol keseden atmanın
kanın delisinin
aklın velisinin
aşkın kamçısının
acısıyla inledik 
hüçre hüçre eridik
dara gerildik
yandık kavrulduk
hedefsiz vurulduk
dört köşeye savrulduk


serden geçmenin
sevdayı seçmenin
bedelini ödettiler
ödlekler


yanıldık
yenildik,
yitmedik
kendimize borçlu gittik
geri dönmedik


Volkan Kemal


15 Haziran 2000


Bu düttürü, kimseye değil, kendisine borçlu gidenlerlere adanmıştır..

Görseller: Misha Gordin

Matt


  Eti eteği eksiğin
neresinden tamamlamağa kalksan
yarım kalmışlığı bitmiyor
neresine dokunsan
sökülüyor yırtık pırtık
yeniden dokuyamıyorum
tezgahıma göz değmiş
söyleşemiyorum
dilim damağımda kurumuş
közleşemiyorum
kapıları kapalı hanla
özleşemiyorum
yıkılmış duvarlar geliyor
üstüne üstüme
kalelerim delik deşik
şahı merdan
ser peşinde
santranç tahtasına dönüşür
tarihsel düttürüm benim

dedi karakedi

uykularını öykülerine bindirip
düşlerini yeniledi
moraran geçmişin
küllenmişliklerini
üfleyip dağıttı

bu ne ağıttı ya rap
bu ne çılgın kavga yeri

kartacalı serdengeçtinin biri
imparatora başkaldırıp
sürdü
kısrağını savaş yerine
filler tutsak olmuş buzlu bayırlara
dağları geçit vermiyor alpin
kış bastırmış
kara yaz üstüne
kar tepeleme geliyor
hannibalde umud
bala sürülmüş baldıran otu
dilim dilim
yalın yalın

ayazı kurumuş
yüzdeki çizgilerde
köle orduları aman vermiyor
gladyatörleri yenik düşmüş meydanlar
sessiz çığlıklar yapışmış aslan yelelerine
romanın yanık etekleri sancılı telaş içinde
sallanıyor arenaları yücelten mermer ayaklar
yıkıldı yıkılacak deye beklenen devr i saltanat
bir türlü yere çökmüyor
diz kapaklarına
yamanmış
yaman
yama
kölelik

rıhtımlara yanaşıyor
afrikanın kara derili gücü
tabur tabur yürüyor
düşmanın düşmanına
asyanın sahteyan derisi

vur ha vur
urun ha urun

çeliğe su veridi verileli
görmedi böylesi direniş
böylesi çarmıha geriliş
böylesi ilaha yalvarış
böylesi ilahi tükeniş
yarılıp da karnı koca kıtanın
yutuverdi
başı kalkan
yüreği ceylan sürülerini

doğunun yakınından trakyadan
şahlanıyor kavganın kıratı
döğüşlerin zanaatı
sanatlanıyor
spartaküste
meydan erlere
deriler yerlere seriliyor

duvarlarına yazılıyor boylu boyunca
romadan kostantinapola
kazınıyor esirler dünyasına
kızıl kara

“Benim olan senin, senin olan benimdir”

biz demeyi öğreniyor
korku sidiğini atanlar
ve
bir kavgadır başlıyorki
bir sevdadır sarıyorki
uzağı yakınlıyorki
varma gitsin
sarma gitsin
sorma yitsin

binlerce yıllık güven güvence
bir mevsimde kora dönüşüyor
eteklerinde vezüvün
napoli yangın içinde
roma endişeli
bekleyişe umud da eklenince
umuda isyan bayrağı yelelenince
deme gitsin
deme
de

bu ne şahlanıştır yarap
şahı al aşağı eder
bu ne dalgalanıştır yarap
gölü tufan eyler
bu ne kalleş vuruş
bu ne sırta hançer
bu ne köle ruhtur
yenilgiyle biter
piyonlaşır
vezirler
reziller

kanları kurur
çarmıha gerilenlerin
çivili ayalarında
ağıtlar asılı kalır gökyüzünü yırtan
fırtınalı akşamda
esirler ordusu
esir alınır
muzaffer roma sokaklarında
çiğerleri aç köpeklere parçalatılır
isyan nisyana dönüşür
nisyan kına sokulur

doğunun vadedilmiş güneşinde
iki dirhem gümüşe satılır yüce insanlık
son lokmaların paylaşıldığı
dost sofralarında

dost sofralarında kelleler satılır
iki kadeh rakıyla
dost sofralarında maskelenir yüzler
iki yüzlü takıyla
dost sofralarında düşman kol gezer
açlık tokluğa yenik düşer
dost sofralarında
düşmanlık pazarlanır

karakedi gerindi
vazgeç, mezelenmeğe değmez dedi
gevezelenmeğe hiç meyletme
sür atını şaha kalksın
taş kaleden öteye
aş kendi sınırlarını
sinir uçlarına hakim ol
sabrı terketme
atmışdört karede gez
izini belletme
sırrına ser ver
sırra kadem basma
sırları dökük aynalara yaslanma
demire su ver paslanma
paslanma
paslan
pas
pas verme
paslanmış yüreklere

ve sürdü
baldırı çıplak son piyonu
kara kareye
kıstırdı şehin şahı
mat dedi
mat
maaatt !

Volkan Kemal

Bu öyküsel düttürü, isyanı umuda dönüştüren, yenilse de eğilmeyenlere adaklanmıştır.
Sizin kaleleriniz, sırçadan saraylarınız varsa; bizim de umuda yürüyen adsız ayaklarımız var!

Saturday, March 24, 2012

Çözümsüzlüğüm


 Seviyorum oynamayı
kelimelerle
ezip büzmeyi
                   çekip çevirmeyi
topaç gibi
          fırdöndü
                   fırlatmayı
fay hattına batmayı
          depremleşmeyi
                   seninle

seviyorum
barbut atmayı
          çift kapı kapatmayı
düşeşlemeyi
          şeşbeşle kaçmayı
aniden
          diz çökmeyi
                   dizine yatmayı
sereserpe

seviyorum
          şahlamayı
                   matlamayı
martlamayı miyavlamayı
kedice
ip atlamayı
          idamlık
                   mapus yatmayı
gözlerine kapanıp
          batmayı
                   günlerce

seviyorum
defterini dürmeyi
          argolaşıp
          bamteline basmayı
          basbayağı
bayağılaşanı

seviyorum
breh more
keyfe gelip
nara atmayı
çamura batmayı
enseyi karartmayı
hallice
halilim

sevgi diyorum
hani dört köşe
          sekiz bucak
kucak kucak
yumurcak
örselenmemiş
kavağa çıkmış
boyluboyunca

seviyorum
          sevişmeyi
                   delice
dellenip elenmeyi
yarışa soyunup
belenmeyi
tellice turnam
          buralarda durmam
demeye getirmeyi
          yutkunup
          utkulanmayı
          ufuksuz
          yola düşmeyi
          pusulasız
          yelkenlenmeyi okyanusları
bir solukluk durup
          geri baklamayı
          takılı kalmayı
oltasına gözlerinin
          istavritleşmeyi
seviyorum amma velakin
          ölümlerden yaşam beğenmeyi
          sevemedim
karagözlüm
sürmelim
belalım
var mı bundan ötesi
duruş
durak
ırak
bırak deyerum
bırak

var git deyorum
          bal gözlüm
          kovanlaşmadan
kovalaşmadan nar çiçekleri
solmadan dalında badem
sararmadan leylaklar
dönmeden leylekler
göçürülmeden yuvalar
yıkılmadan isli bacalar
sarılmadan yaralar
yürek dolu
acılar sağalmadan
var git deyorum
          saat geceyi vurmadan
          onikiden
al git deyorum
          ayırıp başımı gövdemden
          başım
gözün
          üstüne
          takılı kalsın
          tam takır

sür beni
          bin bilinmeyenli
denkleme
çöz beni çözümsüzlüğüm
          kör düğüm
                   kaldığım
bu yerden
yeter!

Volkan Kemal