Sunday, May 25, 2014

Mültecinin Ekmeği Nerede?



Gamze Gökaslan
Göz göze gelmiyoruz ya da göz göze gelemiyoruz!
Bir kadın, bir bebek... Senin dilinden sesleniyor sana: "Ena cuvğani! / Ben açım!"
Duymamazlıktan geliyorsun, hayatına devam ediyorsun ya da etmeye çalışıyorsun...
Sofraya oturduğunda, o cümle kafanda dönüp duruyor ve gözünün önüne güneş altında beklemekten esmerleşmiş suratı geliyor bebeğin... Belki birine belki bir kaçına yardım ediyorsun. Gerisi gelmiyor, gelemiyor...
Savaş mağduru insanlar okulumuzda, sokağımızda, her yerdeler! Ama dedim ya, gözgöze gelmiyor değiliz, gelemiyoruz.
Çeşitli sivil toplum kuruluşları, dernekler, partiler bu mağdur insanları neden görmezler?
Emperyalist çıkarlar uğruna komşu ülkede yüz binlerce insanın hayatı elinden alındı ve hala alınıyor.
Komşu ülke dediğime bakmayın, Suriye de vatandır benim için. Ben ve benim gibi bir sürü Antakyalı çocuk, Suriye'nin ekmeğiyle, şekeriyle, çayıyla helvasıyla büyüdük...
Biz büyüdük ve o incecik güzel tandır ekmeklerini yapan anneler şimdi bizim mahallemizde avucunu açıp bizden ekmek parası istiyorlar. Sınıra sıfır noktasında bulunan Antakya varken bu insanlar neden burada? Kendi halkının yaşadığı Antakya'da kendilerine yeni bir yaşam kurmak varken, neden İstanbul'da dilenmek zorunda kalıyorlar? Uzun uzun sosyolojik araştırmalar yapmaya gerek yok! Bunun cevabını İstanbul'da konuştuğum Halepli bir amca veriyor: "Bizim kafamızı kesenler şu anda senin şehrini istila etti ve biz onlardan kaçarken oralarda barınamazdık."
Yaklaşık 8 aydır içlerinde olduğum Suriyeliler için kime ulaştıysam: "Yapmaya çalıştığın şey çok güzel ama..." diyor ve gerisi gelmiyor. "Ena cuvğani" sözü yankılanmaya devam ediyor kulağımda.
Bu süreç içerisinde ulaşmaya çalıştığım herkesten yarım ağızla aldığım fakat arkası gelmeyen yardım sözlerinin arkasında muhalif kesimin Suriye’yi bilmemesi, içinde yaşadığımız soygun ve cinayet düzeniyle bağını kurmaması ve bu yüzden de istisnalar dışında ilgisiz kalması var. "Yapmaya çalıştığın şey çok güzel ama..." cümlesindeki ‘ama’yı ne zaman tartışmaya başlayacağız?
Peki ya Antakya? Onlar da mı bilmiyor? Burada bizatihi Antakya halkının özeleştirisini vermem gerek diye düşünüyorum.
Hepimiz Suçluyuz!
Antakya halkında her sabah aynı telaş, Suriye'deki akrabalarının yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için haberlere bakarak güne başlıyorlar.
Bu hassasiyetleri parti ve örgüt reklamları için sömürmek, her duvara "Suriye kardeştir" yazılaması yapıp altına boy boy parti imzaları atmak yerine, duvarlarını boyadığınız Sveydiye (Samandağ) gibi yerlerde savaş mağduru insanlar için dişe dokunur çalışmalar yapılsaydı, cihatçılara karşı halkın yaşam hakkına sahip çıkılsaydı iş bu kadar çığırından çıkmazdı.
Mülteciler kışın mum ışığında çıplak ayak, küçük bir elektrik sobasıyla onlarca kişi bir odada yaşam mücadelesi verirken, biz televizyona bakıp sadece ağıt yakabildik... “Suriye Duyarcılığı” adı altında yapılan içi boş siyasetlere meze olduk. Bir kere bile birleşip karşılarına çıkamadık. Duyarlılığımızı pratiğe dökerek bu insanlara yaşam alanı sunmadık, sunamadık.
İçimizden bazıları ise ortamlarda Suriye için ağlarken, cihadçı olduğu belli silahlı insan müsveddelerine üç kuruş çıkar için ev verdi, iş verdi. Cihadçıların parası vardı, mültecilerin ise yoktu.
Cihadçılar Antakya’da halkın tepkisine rağmen kalabildiyse bunu kapitalizmin basit kuralına borçludur. Son bir yıldır, Gezi-Haziran İsyanından bu yana şehri ya terkedip sınır boylarına gittiler ya da kısmen kamufle olma yoluna gittiler. Beraberinde bize cevap olarak şu ana kadar 5 faili meçhul cinayet, bir çok aydınlatılmamış adli olay (yaralama, taciz vs.) bırakarak ve kiraladıkları evleri yakarak gittiler. Yetmedi Reyhanlı Katliamı’na da imza attılar.
Bu durum karşısında eylem yapıp ağlamaktan öteye gidemedik. Birimiz bile İstanbul'a sürülen insanlar için fiili bir yardım çalışmasına girmedik. Savaş başladığından beri bir Antakyalı olarak sevinebildiğim tek olay, Keseb'ten kaçırılıp getirilen yaşlı insanlara Vakıflı Köyü sakinleri tarafından kucak açılması oldu.
Açlık varsa bizim yüzümüzden var, gözyaşı dinmiyorsa biz silmediğimiz için dinmiyor. Savaşlar bitmiyorsa biz halk olarak susup oturduğumuz için bitmiyor. Filistin savaşında mülteci Filistinlilere kapılarını açan Suriye halkına, bu gün biz evlerimizi açamadık! Emeğiyle ekmeğiyle büyüdüğümüz Suriyeliler şu an Türkiye'de bu haldeler ise bizim de bunda payımız büyük!
Filistin direnişinin simgesi Gassan Kanafani'nin bu sözü hepimizin kulağına küpe olsun:
"لك شيء في هذا العالم! فقم
Leke şe-e fi hazel ğalem! Fekum!
Bu dünyada senin için bir şeyler var! Ayağa kalk!”