Sunday, June 22, 2014

Bir ödül iki şair

A. Hicri İZGÖREN
Güncellenme : 19.06.2014 02:04
Sivas - Madımak katliamında hayatını kaybeden şair Metin Altıok’un anısını yaşatmak adına düzenlenen Metin Altıok Şiir Ödülü, bu yıl usta şair Gülten Akın’a verildi. Ödülün sahibi Gülten Akın; “Bu ödülden elde edilen geliri faili meçhuller olarak ailelerini kaybetmiş insanların oluşturduğu ‘Toplumsal Bellek Platformu’nun kullanmasını istiyorum” diyerek yine ona yakışan bir tavır sergiledi. Sevdiğim iki usta şairi bu ödül vesilesiyle birkaç dizeyle de olsa anmak ve bir selam uçurmak istiyorum.
***

“Biri mutlaka vardır - Zonguldak’ta Sivas’ta - Yakında ya da uzakta - Binlerce baca arasında - Dumanı lekesiz biri...” diyor bir şiirinde Metin Altıok. Ama ne yazık ki onun payına ‘dumanı lekesiz biri’leri düşmedi Sivas’ta. Arkadaşlarıyla devlet gözetiminde yakıldılar. Şiirin yalnız kırgın ‘Gezgin’i. Yazmayı, insan olarak herkes adına ödemesi gereken bir kefaret olarak gören Altıok, yazarak ve yanarak bu ‘kefareti’ fazlasıyla ödedi. Her zaman devlet sürgün edecek değil ya; kendi gibi öğretmen olan eşi Nebahat Çetin’le kendini sürgün eder Bingöl’e... ‘Acının kiracısı’ olur bir vakit. Kimliksiz ölüler görür ömrünün ‘on yılını geçirdiği doğu illerinde.’ Yeni bir gerçek edinir.

Altıok, Ankara’ya döndükten sonra Enver Ercan’la yaptığı bir söyleşide anlatır bu gerçeği: “O kadar ilginç o kadar önemli şeyler yaşadım ki Bingöl’de.. Benim için ikinci üniversite oldu. Hayatı gördüm. Mesela bir şey anlatayım size.. Bir gün Bingöl’e iki ceset getirdiler. Bingöl bu ölülerle çalkalandı. Kahveler boşaldı. Herkes görmeye gidiyor. Ben de gittim. Morga götürüyorlardı cesetleri. Biri erkek, daha bıyıkları terlememiş, öbürü bir kız. Erkeğin elbiseleri üstünde, kız çırılçıplak. Ama erkeğin yüzü dümdüz, burnu yok, baldırından da lop et koparılmış, parmakları mürekkepli. Parmak izi almışlar. Çok etkilendim bu olaydan ve tabii rakıya vurdum.” diyor. Sonra bir de şiir yazıyor morgdaki o gerilla kız için; “Öyle ak öyle ak ki teni / ipekten biçilmiş sanki / duyulmamış bu yüzden üstünü örtmek gereği / Çırılçıplak incecik, sedyede bir kız cesedi / On parmağı boyalı / Bulaşmış ıstampa mürekkebi / Bir kızım sağsa eğer, bir kızım morgda şimdi.”

         
               ***
Gülten Akın mı? “Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” diyen inceliklerin şairi. O, şiirin anası, ablasıdır zaten. Şiire doru bir kısrakla gelir: “Benim acım acıların beyidir - Canıma bir doru kısrakla gelir - Öfkeyi sabırda eritir - Umut yer - Suyunu gözümden içer bir zaman - Dağlar of dağlar”
O, şiirinde “bende bir Gülten kaldı - hangi bağa diksem yabancı” dese de her okurun okurken kendini emzirilmiş bulduğu şiirlerin anasıdır;” büyü de baban sana - büyü de büyü - baskılar işkenceler kelepçeler gözaltılar- zindanlar alacak”

Gezip gördüğü yerlerden aldığı esinle zenginleşen ve coşkulu bir insan sevgisiyle yoğrulan şiiri, toplumsal sorunları, yaşam-halk ilişkisini öne çıkardı. Doğan Hızlan onun şiirini; “köyden kente yalın ayak giren insan” sözleriyle açıklar. Belki eklenebilir ìyalınayak ve ayakları yanarak...”

Gülten Akın şiirleriyle hayata anlam katan bir şairdir. Zaten seçici kurul da bu ödülü; “şiiri hayatın ‘anlam’larından biri kılan tutumuyla, her türlü yalnızlığımızdan yeni bir dil kurabilme yeteneğiyle ve şiirinin derinliği” gerekçesiyle Gülten Akın’a vermeyi kararlaştırmış. Onu anlatmaya bu köşenin sınırları yetmez ki.

Selam olsun... kutlu olsun.