Thursday, September 24, 2015
Thursday, September 17, 2015
Sanatçı Olmak Veya Biraz Çingene Olmak
SANATÇI OLMAK VEYA BİRAZ ÇİNGENE OLMAK
İlke Veral “Çerçevedeki Öyküler” :
Yeryüzünün
hangi sanatsal döneminde sanatçı, izleyicisi ve sanatına malzeme ettiği
insanları kendisi ile aynı düzlemde tuttu? Ya sanat tüketicisi,
sanatçıyı gerçekten hep beğenerek mi alkışladı? Soruların yanıtlarını
ararken karşımıza ne yazık ki olumlu bir tablo çıkmıyor. Sistem, bir
biçimde insanları gruplaştırarak ve birbirleriyle çatıştırarak, bir
başka deyimle yabancılaştırarak uygarlığı yarattı.
Uygar yaşam elbette bazı değerleri değiştiriyor. Sanat
ve sanatçıyı 18. Yüzyıl değerlerinden ayrı bir noktaya taşıyor. Bu
noktada sanatçı, artık o ulaşılmaz, tanrısal kimliğini gözle görülür
derecede yitirir oldu.

Sanatçı
kimi zaman toplumsal sorunlara, çağın yapılandırdığı bunalıma
değinirken, kimi zaman da sanki hayat bambaşka biçimde dönüyormuş gibi
düşsel bir evrenin içine izleyicisini hapsederek sorunlarını unutturacak
ölçüde dış gerçeklikten uzaklaştırır”¦ Ve tüm bunları estetik bir çaba
içinde gösteren sanat işleri ile gerçekleştirir. Dış dünyadan
sıyrılmayı, izleyicisini
büyülemeyi, beğenilmeyi arzu eder. Öte yandan kendisi hikâyenin
neresindedir, yansıttığı sancıyı ne kadar içselleştirmiştir?

Ancak
ilginçtir ki kendisini ayrı bir noktada tutan sanatçı, yine asla
izleyicisi ile ürününün malzemesi olarak gördüğü insanları ile barışık
da bulunmaz. Sanatsal işlerini sergilerken, tüketicisine, ürününü sunar,
“ bakın bunlar işte böyleler” der, ama kendisi ne onlar gibidir ne de
izleyenler gibi. O; yabancı, yalnız, ayrıksı, bir ötekidir”¦ Kendi ile
onlar arasında hep bir mesafe vardır”¦ Kimi zaman izleyicisini
gösterdiği olaylara ve durumlara karşı duyarsızlıkla suçlar gibidir.
“Bakınız ey duyarsız insanlar, burada yaşanan hayatların ben farkındayım
ve siz hala göremiyorsunuz” der. Kimi zaman da yarattığı o harika
dünyanın büyüsüne insanları toplamak ve tapınılmak ister”¦

Büyük
fotoğrafa baktığımızda sayısız bienalleri, ödülleri, sergileri,
kokteylleri ve artan entelektüel mafyayı görüyoruz. Yine bakıyoruz
sıradan izleyicisi ile asla sahici dostluk geliştiremeyen sanatçı, kendi
meslektaşlarıyla da barışık değil. Rekabetin değişmez bir zemin olarak
yer aldığı bu dünyada birbirlerinin eserlerine karşı objektif bir sanat
tüketicisi olamıyorlar ne yazık ki.

Kanımca
bu noktadan bir adım öteye gidebilmek için sanat üreten kişi okumak
zorundadır, dünyayı anlamak zorundadır ve iddia ettiği yeninin, eskiden
günümüze kadar geldiği süreci iyi bellemeli ve onun üzerine yeni bir şey
yazdığının bilincinde olmalıdır. Diğer bir deyişle bu zor farkındalık
yolculuğundan geçmelidir sanatçı ilk önce”¦ Bu iflah olmaz kendini
beğenme tutkusundan vazgeçebilen, düzenin
neresinde durduğunu bilen, üretirken kendini daima besleyen ve
diğerleri ile yan yana duran, yukarıdan bakmayan ve kürsüde olup tapınma
beklemeyen bazı sanatçılar da var elbette tüm bu genellemeden
sıyrılan”¦

Proje
danışmanlığını yapmaya kendi isteğimle karar verdiğim Birol Üzmez, yeni
bir sergiye hazırlanıyordu. “Roman Kahramanları” adını verdiği
fotoğraf sergisinde Çingeneler, onun kendisini arka planda tutup bize
gösterdiği kahramanlarıydı”¦ Son derece coşkulu, desteğe açık, kendi
adına hiçbir ego-fayda beklemeyen tavrı ile sıcak, keyifli bir çalışma
gerçekleştirdik. Tüm fotoğraflarının seçimi, tonlamaları, gösterisi,
kavram metni ve sergisinin baskıya hazırlanması için çalışırken ben de
onun kahramanları ile tanıştım.


İlke VERAL Fotoğraflar: Birol ÜZMEZ
Monday, September 14, 2015
Efsaneleşmiş 32 Siyah Beyaz Fotoğraf

En çok bilinen ve ikonlaşmış aktörlerin ve müzisyenlerin fotoğraflarını çekmek, Hollywood’un parlak ışıkları ve sahnesinin dışında, onların kişilikleri hakkında farklı şeyler öğrenmenize yardımcı oluyor.
Marlene Dietrich, James Franco, Robert Downey Jr., Hugh Jackman, Sting, James Hetfield, Fred Durst, Marilyn Manson, Ozzy Osbourne, Robert Redford, Paul Newman, Bruce Willis, Arnold Schwarzenegger, Sylvester Stallone, Gerard Depardieu Michael Caine, Morgan Freeman, Liam Neeson gibi yıldızlar aşağıda sıralanmış durumda.
Çekilen bu fevkalade fotoğraflar, onların benzersiz kalitesini ve özgün kişiliklerini bu fotoğraflarda öne çıkarıyor.
Bu fotoğrafları çekenleri takdir etmek isterdik fakat, son zamanlarda bu fotoğraflar web ’de dolanıyor ve kimin hangi fotoğrafı çektiğini bilmek gerçekten çok zor. Linkler bozuk, isimler unutulmuş ve ya bu fotoğrafları çekenler tamimiyle kayıp. Eğer kim olduklarını biliyorsanız bize söyleyin ve ekleyelim.
Bence bu benzersiz fotoğrafları çektikleri için büyük övgü hak ediyorlar.
1. Iggy Pop & Johnny Depp
2. James Hetfield, Fred Durst, Marilyn Manson, Ozzy Osbourne
3. Willem Dafoe
4. Liza Minnelli
5. Salvador Dali
6. James Franco
7. Robert Downey Jr., Hugh Jackman, Sting
8. Bruce Willis, Arnold Schwarzenegger, Sylvester Stallone
9. Clint Eastwood
10. Freddie Mercury
11. Matthew Perry and Jennifer Aniston
12. Christopher Walken
13. Gerard Depardieu
14. Robert Downey Jr.
15. Bob Marley and Mick Jagger
16. Robert Redford and Paul Newman
17. Marlene Dietrich
18. Anthony Hopkins
19. Danny Trejo
20. Adriano Celentano
21. Big Jay McNeely
22. Mickey Rourke
23. Marlon Brando
24. Edward Norton and Brad Pitt
25. James Dean
26. Al Pacino
27. Javier Bardem
28. Tim Roth
29. Stephen Fry
30. Alain Delon
31. Heath Ledger
32. Michael Caine, Morgan Freeman, Liam Neeson
ALINTI
Wednesday, September 9, 2015
MASALLARIN MASALI / NAZIM HİKMET
Su başında durmuşuz,
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.
Su başında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...
Su başında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.
Su başında durmuşuz,
çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz,
çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın, benim, kedinin, güneşin, bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze .
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak;
sonra o da gidecek...
Su başında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...
Wednesday, August 5, 2015
Yaşam üzerine kısa ve anlamlı bir çözümleme; Franz Kafka – Mahkeme
06 Ağustos 2015
Mahkemenin
önünde bir görevli durur. Bu görevliye, ülkeden bir adam gelir ve ona
mahkeme önüne çıkıp çıkamayacağını sorar. Ama görevli, o anda kendisini
kabul edemeyeceğini söyler. Adam bir an düşünür ve bunun daha sonradan
kabul edilebileceği anlamına mı geldiğini sorar. “Olabilir,” der
görevli, “ama şu anda değil”.
Mahkemelere giden kapı , her zamanki gibi açık olduğundan ve görevli
kenara çekildiğinden, adam kapıdan içeriye bakmak için eğilir.
Görevli bunu gördüğünde güler ve şöyle der: “Eğer bu kadar çok
istiyorsan, benim yasaklamama rağmen girmeye çalış. Ama dikkat et: Ben
güçlüyüm. Ve ben, sadece en baştaki görevliyim. Bir holden diğerlerine
geçişte, başka görevliler karşına çıkacak. Hepsi de bir öncekinden daha
güçlü olacak.
Üçüncünün
sadece görünüşü bile, benim kaldırabileceğimden fazla.” Ülkeden gelen
adam bu kadar zorlukla karşılaşmayı beklemiyordur. O, mahkemelerin
herkese, her an açık olduğunu zannetmiştir; ama şimdi kalın paltosu
içindeki görevliye, büyük , sivri burnuna, uzun, siyah sakalına daha
yakından bakınca, giriş izni alana kadar beklemenin daha iyi olduğuna
karar verir. Görevli ona bir
tabure uzatır, ve kapının yanında oturmasına izin verir. Adam , orada
günler ve yıllar boyunca oturur. İçeriye kabul edilmek için bir çok
girişimde bulunur ve görevliyi yalvarışlarıyla yorar.
Görevli,
sıklıkla onu, küçük sorgulamalara tabi tutar, evi ve başka konular
hakkında sorular sorar; ama bunlar hep, rütbe sahibi kişilerin
sordukları gibi, kişisel olmayan sorulardır. Bu sorgulamalar, her
seferinde görevlinin, içeriye henüz alınamayacağını belirtmesiyle sona
erer.Yolculuğu için kendini iyi donatmış adam, sahip olduğu her şeyi, ne
kadar değerli olursa olsun, görevliye rüşvet vermek için kullanır.
Görevli, verilen her şeyi kabul eder ama bunu yaparken de, “Bunları
sadece, denemediğin bir yol kaldığını düşünmeyesin diye kabul ediyorum”
der. Uzun yıllar boyunca, adam görevliyi , neredeyse aralıksız biçimde
gözlemler. Diğer görevlileri unutur ve bu ilk görevliyi, mahkemelere
kabul edilmesini engelleyen tek mani olarak görmeye başlar. İlk
yıllarda, talihsizliğine sertçe ve yüksek sesle lanet okur; daha sonra ,
yaşlandıkça sadece kendisi için şikayet etmeye başlar.
Giderek
çocuksulaşır ve görevliyi uzun uzun incelediği için, kalın kürk
paltosundaki pireleri bile keşfedip, bu pirelere bile, görevlinin
fikrini değiştirmesine yardım etmeleri için yalvarır. En sonunda gözleri
zayıflamaya başlar . Etrafın gerçekten karardığına mı yoksa, gözlerinin
artık kendisini yanılttığına mı karar veremez. Ama o hala, gerçekten de
mahkeme kapısından, hiç sönmeyen bir ışığın sızdığını anlayabiliyordur.
Şimdi artık fazla ömrü kalmamıştır. Ölümünden önce , uzun yılların
bütün deneyimleri aklında toplanır ve o zamana kadar görevliye sormadığı
bir soru oluşur kafasında.
Artık
katılaşmış vücudunu hareket ettiremediği için, görevliyi eliyle
çağırır. Görevlinin artık eğilmesi gerekir, çünkü aralarındaki boy
farkı, adamın aleyhine bir hayli açılmıştır. “Hala neyi bilmek
istiyorsun?” diye sorar görevli, “sen doymak bilmiyorsun.” “Tabii ki
herkes mahkemeye ulaşmayı arzular” der adam, “ama nasıl oldu da, bunca
yıldır, benden başka kimse içeriye girmek istemedi?.

Subscribe to:
Posts (Atom)