İMece - İlker Maga
Şiddete ve savaşa karşı olmak, savaşın insanlık tarihindeki rolünü anlamamızı engellememelidir. Tersine: Gerçek savaş ve şidddet karşıtları, başka deyişle gerçek barış yanlıları en az savaşa neden olan taraflar ve onun istekçileri kadar savaş ve şiddet konularıyla ilgilenmelidir. Tarihte dünyayı kötü amaçları, yani sadece kendi sınıfsal çıkarları için savaşlar yoluyla ele geçirmeye çalışan egemenler, temelde barış arayan ülke, sınıf ve çevreleri savaş korkusuyla geriletmiş ve zaman içinde bu korkuyu yaygınlaştırarak onları teslim almışlardır.
Kulağa
şiddet yanlısıymış gibi gelebilir, ama üzerinde biraz daha
düşünüldüğünde öyle bir niyet taşımadığı görülecektir: Haklı savaşlar da
vardır! Yani haklı şiddet kullanımı da vardır. Egemen sınıfların
çıkarları uğruna başlatılan savaşlara karşı savaş vermek haklı savaş
olarak görülmelidir. Bağımsız, özgürlük, adalet ve eşit hak arayışı
herşeyin üstündedir. Ancak bu haklarla insan ve onun bir gelişim aşaması
olarak birey olunabilir. Bunlar için verilen savaş ve mücadele, bedeli
ne olursa olsun, haklı savaş ve mücadeledir.
Savaş
ve sonuç olarak şiddet kullanımının tarihteki rolünü görebilmek için
kısa bir tarih gezintisi yapmak yetecektir. İmparatorluklar, medeniyet
arayışları, cumhuriyetler savaşla kurulmuş ve yine aynı şiddet
kullanımıyla yıkılmıştır. Her bir savaş sonrasında yeni bir dönem
başlamıştır. Bu açılardan bakıldığında şiddet, zamanı hızlandıran bir
faktördür; yıkıcılığı oranında dönüştürücü ve yenileyicidir.
İnsan
haklarından yana, emeğe, insanlığın kültür mirasına saygı duyan gerçek
barış arayan insan ve çevrelerin savaş ve şiddetin tarihteki rolünü
bilmeleri şarttır. Nazi faşizmini tarihin lanet sayfalarına gönderenler,
bunu soyut bir "barış hareketi"yle değil, 27 milyon insan kayıp vererek
yapmışlardır.
Günümüzde
Prusya-Fransa Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı gibi
büyük ve topyekûn savaşlar aramak gerekmez. Bu dönemin geride kaldığını
söylemek ise ancak naifliktir. Soğuk Savaş sonrasında dünyaya barış ve
huzurun geldiğini söyleyecek kadar naif sivil toplumcu "teorisyen"ler
ortaya çıkmıştı, bunlar bugün de var ve var olmaya devam edecektir.
Soğuk Savaş, savaş konusunda bir "yenilik" getirmiştir: Soğuk Savaş
sonrasında dünyada huzur ve barış değil, "sürekli savaş" dönemi
başlamıştır. Bugün dünyamızda, Soğuk Savaş dönemiyle
karşılaştırılamayacak oranda, 250'den fazla bölgesel savaş sürmektedir.
İleri
kapitalist ülkeler, özellikle Batı Avrupa ülkeleri, savaştan çok şey
öğrenmiş ve tecrübe biriktirmiş taraf olarak İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra büyük bir savaşa gerek olmadan politika yapmayı öğrenmişlerdir.
Günümüze hâkim olan savaş türüne "sürekli savaş dönemi" denebilir.
Günümüzde kapitalist ülkeler direkt değil, üçüncü bir ülke üzerinde
karşı karşıya gelmektedir: Birinci ve ikinci Irak Savaşı, günümüzde ise
Suriye'deki iç savaş ve Ukrayna'da yaşanan problemler karşısında ileri
kapitalist ülkelerin gösterdiği farklı tavırlar buna örnek olarak
verilebilir. Dünya ve insanlık, onların haberi olmadan ve onlara
sorulmadan sürekli savaşlara alıştırılmıştır. Savaş, geçmişte olduğu
gibi topyekûn olarak değil, parçalara ayrılarak ve çok daha büyütülerek
hayatın bir parçası hâline getirilmiştir. Bu durum,şiddete ve savaşa
karşı olanları bir tercihe zorlamaktadır: Ya savaşa neden olan
egemenlerin yanı, ya da onun karşıtı olmak gibi bir tercih artık
elzemdir.
Fotografçı,
sonuç olarak bir kültür insanıdır; ürünleriyle sözünü söyleyerek
insanlığın en zararsız yanı olan kültüre, yani insanlığın beyaz
sayfalarına katkı koymayı amaçlar. Fotografçı, yükselen insan başını
savunduğu için insan haklarını doğal olarak savunur, bağımsızlık ve
özgürlük yanlısıdır; adaleti arar, bunları engellemeye ve insan onurunu
ayaklar altına almaya yönelik her gelişme karşısında durur ve bunun için
mücadele verir.
Günümüzün
savaş teorisi, "sürekli savaş" teorisidir. Bir kriz ve savaş bölgesinde
insanlar şiddeti fizikî yaşarken diğer ülkelerde insanlar yanlış
bilgilendirme ve yalan propagandayla entelektüel olarak şiddeti
yaşamaktadır. Fotografçı bunun bir aracı olmak bir yana, karşısında
durmalıdır. Yalan bilgilendirme ve yalan progaganda uygulanarak
insanların yaşadığı şiddet, fizikî şiddetten çok daha fazla derin ve
kalıcıdır. Fotografçı, şiddet ve savaşın nedeni olan tarafların yayın
organlarına ürünleriyle destek vererek buna araç olmamalıdır.(*)
Fotografçı akıl tutulmasına uğramamalıdır.
Fotografçı,
sapla samanın birbirine karıştığı, çok ileri teoriler bir yana,
herhangi bir politik gelişme karşısında soyut düşüncenin mumla arandığı
günümüzde en başta aklını korumalıdır.
Fotografçı,
fotograf makinesini çantasından çıkarıp göz hizasına getirirken, onun
bir oyuncak değil, hümanist amaçlar için kullanılması gereken güzel bir
araç olduğunun bilinciyle hareket etmelidir. Fotografçının ürettiği
fotografların sosyal sorumluluğu vardır. Fotografçı hayattaki duruşu ve
ürettikleriyle şiddet ve savaş karşısında durabilir. Bu mümkün ve
değerlidir.
(*) Somut
örnekler verilebilir: Marc Riboud, Pakistan-Hindistan sınırında linç
edilen bir askerin fotografını çekmeyerek tavır gösterir. Riboud, yıllar
sonra bunun nedenini "Ben diz çöken değil, başı yukarıya bakan insanı
fotograflarım" türü bir ifadeyle açıklar. Buna karşılık, yakın bir
zamanda Sırbistan'ın NATO uçakları tarafından bombardımanını haklı
gösterebilmek için "büyük basın"da kullanılan fotografların pek çoğu,
"efsanevi fotograf ajansı" Magnum ve aynı düzeyde fotografçılara aitti.
Aradan kısa bir süre geçtikten sonra Salgado dahil, bu sorunu yaşayan
bazı fotografçılar "biz kullanıldık" açıklaması yapma gereği
duymuşlardır. Ama önemli olan zaman geçtikten sonra değil, asıl
zamanında tavır almaktır. Çünkü geçmiş geçmiştir ve tüm insanlar gibi
fotografçının da sadece şimdiki zamana hükmü geçer.