Oldukça sert ve soğuk bir karaktere sahip, asker bir babanın kızı olarak dünyaya gelen Füruğ, yetişmesinden gelen bu baskıyı yaşamı boyunca kendi iç dünyasında hissetti. Fakat babası tam anlamıyla bir şiir tutkunu da olduğu için, bu durum, Füruğ’un şairliği üzerinde olumlu bir etki yarattı. Çelişkiden olumlu bir dönüştürüm yaratan Füruğ, ilkokulu bitirdiği yıl babasının da konuya olan ilgisiyle, önce şiir okumaya, sonra da yazmaya başladı. “Buradan uzakta, buradan uzakta” şeklindeki ilk dizelerini söylediğinde Füruğ, liseye henüz yeni başlamıştı. Bu noktada Tezer Özlü’yü anımsamamak imkânsız. Yaşamın tek anlamının “gitmek” olduğunu söyleyen, başkaldırı ruhu taşıyan, radikal bir yazar o da. Gerçekten, dar kalıplara, baskı ve dayatmalara karşı çıkmak için “gitmek” de gerekebilir bazen.
Bu dönemde ilgisi yalnızca şiirle sınırlı kalmadı. Çok güzel kompozisyonlar yazarak düzyazıdaki başarısını da sergiledi. Sıra arkadaşlarından birinin anlattığına göre, Füruğ’un ne yazık ki hiç sevmediği ders kompozisyondu. Çünkü öğretmeni sürekli olarak yazdıklarının kendisine ait olmadığını, başka yazarlardan kopyaladığını öne sürdü.
17 yaşında Perviz Şapur ile evlendi. Eğitimine eşinin yanında Ahvaz’da devam etti. Bir yıl sonra tek çocuğu olan Kāmyār’ı dünyaya getirdi. Evliliğinden iki yıl sonra 1954 yılında Füruğ, eşinden ayrıldı. Mahkeme Kāmyār’ın velayetini babasına verdi.
Füruğ, Tahran’a geri dönüp şiir yazmaya devam etti ve Esir adını verdiği ilk kitabını yayınladı. Kısa bir süre sonra iki kitabını daha piyasaya sürdü. Bunlardan ilki “Duvar” ve diğeri de “İsyan” dır.
Şiir yazmaya başlamasını şöyle anlatır Füruğ: “On üç-on dört yaşlarında birçok gazel yazdım, fakat hiçbirini yayınlatmadım. Ben bir zamanlar şiir söylerdim, bende öylesine içgüdüsel olarak kaynardı. Her gün iki üç tane, mutfakta, dikiş makinesi karşısında yazıverirdim. Çok okurdum ve az buçuk da yeteneğim vardı. Bir yolunu bulup geri vermeliydim. Bunların şiir olup olmadıklarını bilmiyordum, fakat o günlerin ben’i olduklarından kuşkum yok. İçtenliklidirler ve çok kolay olduklarını da biliyorum. O zamanlar daha yoğrulmamıştım. Kendi dil ve biçimimi, kendi düşsel dünyamı bulmamıştım. “Ailevi yaşam” dediğimiz dar ve küçük bir çerçevede tıkılı idim. Sonra ansızın tüm sözlerden boşaldım. Çevremi değiştirdim, daha doğrusu zorunlu ve kaçınılmaz olarak değişti.”
Yirmi iki yaşında yazar ve yönetmen İbrahim Gülüstan’la tanıştı ve sinemaya başladı. Sinemada oyunculuk, senaristlik, kameramanlık, yönetmen yardımcılığı, dublaj, montaj ve yaratıcı film editörlüğü yaptı. 1962 yılında yaptığı bir belgesel filmi o yıl İtalya’da Belgesel Filmler Festivali’nde birinciliği elde etti.
1962 yılında Unesco Ferruhzad hakkında bir belgesel film yayınladı. Aynı yıl Bernardo Bertolicci de İran’a gelerek Ferruhzad’la ilgili bir belgesel yaptı.
1963 yılında yaptığı “Kara Ev” filmi, Almanya’da düzenlenen Ober Havzen Film Festivali’nde en iyi film ödülünü aldı. Film Onat Kutlar’ın tanımıyla, cüzamlılar gerçeğini bir masal boyutuna ulaştırıyordu, acı, korku ve unutma duyguları veren bir masal. O, bu filmi Tebriz’deki Baba Bağı Cüzamlılar Evi’nde on iki günlük bir çalışmayla çekmişti. Ve cüzamlıların güvenini kazanmak için bu süre içerisinde onlarla yaşamıştı. Bu film sonrası Cüzamlılar Evi’nde tanıdığı Hüseyin’i evlat edindi.
1964 yılında şiirinde dönüm noktası sayılan “Yeniden Doğuş” isimli kitabını yayınladı.
13 Şubat 1967 tarihinde öğleden sonra saat 14.30’da stüdyoya gitmek için hızla seyir halindeyken karşısına çıkan okul aracına çarpamamak için direksiyonu kıran Füruğ, aracından fırlayıp, boynunun kırılmasıyla 32 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Modern İran şiirine önemli katkılar sağlayan şairin ölümünden sonra çalışmaları Soğuk Mevsim adı altında bir kitapta toplandı. Michael Hillman, Yalnız Kadın adıyla onun hayatını ve şiirlerini 1987 yılında yayınladı. Şairin şiirleri ve yaşamı hakkında daha pek çok makale ve kitap yayınlandı, hayatı filme çekildi.
Füruğ Ferruhzad şiirlerinde derin bir yalnızlık duygusu dikkat çeker. Bu yalnızlığını en çok belli ettiği şiiri “Soğuk Mevsimin Başlangıcına İnanalım” dır. İşte o şiirden bir bölüm:
“…
Üşüyorum
Üşüyorum ve sanırım artık hiç ısınamayacağım
Ey sevgilim! Ey tek sevgilim “kaç yıllıktı acaba o şarap?”
Bak burada
Ne kadar ağır zaman
Ve nasıl kemiriyor balıklar benim tenimi!
Niçin hep denizin altında tutuyorsun beni?
Üşüyorum ben ve sedef küpelerden nefret ediyorum
…”
Bunun yanında, şiirlerinde kadınların sorunlarını da ele almakta, İran toplumunun kadınlara uyguladığı ayrımcılığı eleştirmektedir. Bu fikirleri zaman zaman şiddetli tartışmalara yol açmıştır. İran’da kadınların yaşamlarının daha iyi koşullara kavuşmasını savunan Füruğ, dönemindeki Şah’ın despotluğuna da karşı çıkmıştır. Şiirleri kimi zaman İran toplumunca erotik bulunmuştur. İran şiirinde kadının sesini, tecrübelerini, duygularını, ümit ve beklentilerini, aşk ve ihtiraslarını, küskünlük ve umutsuzluklarını dillendirdi. Ve onda özel olan boyalanmamış, tüm açıklığıyla ortaya konulan, dokunaklı, müzikli ve bir yandan da coşku ve heyecan dolu anlatımdır. Bunun yanında o, erkekleri de inceleyen ve tanımlamaya çalışan az sayıdaki doğulu kadın şairden biridir. Şiirlerinde kadınlar ilişki ve aşk temalarıyla sınırlanmayan, cinsellikte kendini tanımlamış olan, beklenti ve sanrılarından kurtulmuş kadınlardır. Erkekleri de kendilerine biçilen geleneksel elbiseleri içinde kalmazlar.
Şiirlerinde işlediği temel konu aşktır. Ona göre modern İran edebiyatı gerçek sevginin ne olduğunu pek bilmez. Orada aşk o kadar abartılı, kederli ve acı doludur ki, bugünün telaşlı ve sinirli insanı onu bu haliyle sindiremez. Bu şiirlerde aşk, insanın en güzel ve en saf duygusu değildir ve iki vücudun bütün güzelliği ile adeta tapınmayı andıran beraberliği “ilkel bir gereksinim” olarak tanımlanıp basitleştirilmiştir.
“…
kara ve soğuk parmaklıklar ardından
gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru
bir elin uzanışını düşlüyorum, diye
ansızın ben de uçayım sana doğru
…”
Tutsak adlı şiirinden…
Füruğ, aşkla ilgili bütün değerleri radikal bir biçimde yeniden değerlendirmiştir. Yine de o, iki eşit ve aynı derecede önemli duygu arasında kalmıştır: suçluluk duygusu ve korkuyla, şehvetli bir vücudun arzuları. Şiirleri yasaklanmışlıklar çölünde birer vaha gibidir. Aşk ilişkilerinde ve sonrasında kendini tanıdığını, tanımladığını söyleyecektir. Sakat, başarısız aşk ilişkileri, tamamlanmamış birliktelikler içinde o, erkeğin duygusal dünyasına örttüğü peçeyi kaldırmış ve ardından sonsuz bir yalnızlığa ve yalınlığa gömülmüştü.
İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi’nin 1999 yapımı Rüzgâr Bizi Sürükleyecek filminin adı, şairin bir dizesinden alıntıdır. Ayrıca Fransız Rock Grubu Noir Desir grubunun “Le vent nous portera”/ “Rüzgâr bizi sürükleyecek” adlı şarkısı da Füruğ’un söz konusu şiirinden ilham alınarak bestelenmiştir.
Kitapları
Tutsak (Esir) (1952)
Duvar (1957)
İsyan (1959)
Yeniden Doğuş (1964)
İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına (Bu kitabı tamamlayamadan 1967′de öldü.)
Türkiye’de Yayınlanmış Kitapları
Sadece Ses Kalıcıdır, Çev. Cavit Mukaddes, YKY, Ocak 1997.
Sonsuz Günbatımı, Çev. Onat Kutlar, Celal Hosrovşahi, Ada Yayınları, Şubat 1989.
Bütün Şiirleri, Çev. Kutlukhan Eren. Şule Yayınları 1999.
Dünya Sevmek İçin Çok Küçük, Çev. Kenan Karabulut, Gri Yayınevi Mart 2006.
Furuğ, Çev. Kenan Karabulut, Gendaş, Ekim 2002.
Ödülleri
1962 yılında yaptığı belgeselle İtalya Belgesel Filmler Festivali’nde birincilik.
1963 yılında “Kara Ev” filmiyle, Almanya Oberhausen Film Festivali’nde en iyi film ödülü.
Utku şentürk