"Çektiğim
acılar varlığımın inşasının irili ufaklı parçalarıdır. Sadece düşünmek var
etmez insanı; duygularını, ruhunu ve hatta zekasının geliştiren asıl
öğreticiler acılardır. O halde varım çünkü acı çekiyorum.Doğduğum günden beri
anlatmak
istediklerim var
ve elbette asla anlatmayacaklarım ve anlatıyor gibi yapıp asla anlatmadıklarım.
Önce akciğerlere değen oksijenin yakıcılığıyla başladı ilk acılar, sonra
dünyanın anlamsızlığını düşünüp duran beynimin kıvrımlarındaki patlamaların
elektrik çarpmalarıyla.
Doğduğumu anımsıyorum, ölümü ise düpedüz hatırlıyorum.
Bir insan doğduğunda gözyaşları dökülür sevinçten. Bir insan öldüğünde
gözyaşları dökülür, üzüntüden. Yani hayat boyunca değişmeyen tek şey
gözyaşlarıdır ve yeryüzünde gözyaşları sonsuzdur. Biri ağlamaya başladığında,
bir başka yerde de, bir başkasının gözyaşları diner. Biri doğarken başka
birinin de öldüğü gibi. Geriye kalan sadece gözyaşları ve hiçtir. Ve arada
ağzımızda bir ömür dolandırıp durduğumuz onca laf, kağıtlara döktüğümüz onca kelime
sadece bir tür duygu kalabalığıdır. Tutsaklığımızdan kurtulmaya çalışmanın
beyhude uğraşlarıdır bunlar.Asla gerçekten bir şey anlatılamaz, ancak bir şeyin
hayali anlatılabilir, kendisi değil. O yüzden anlatmaya değil, anlatmamaya
bakarım. Anlatma derdinden çok anlatmamanın zevkine kurulurum. Ama yine de hiç
susmam, eğer
bir gün susarsam, bu artık söylenecek hiçbir şey kalmadığı içindir, her şey
söylenmiş, hiçbir şey söylenmemiş olsa bile"
Samuel Beckett
Samuel Beckett