Olgunlaşıp, dalından betona düşen bir dut gibi kaybettik medeniyetle imtihanımızı.
Bahçeli ahşap evlerimiz vardı, sattık. Müteahhit ile müşterek, bir daire pahasına verdik toprağımızı.
Ahşaptan betornameye taşıdık ruhumuzu, arka bahçenin özgürlüğü rahatsız etti gözlerimizi.
İçindekilerin mesut olmasından çok zeminin temizliğine önem verdi evlerdeki kadınlarımız, kaplatıverdik toprağı betonla. Hapsettik tozu, kiri, börtüyü böceği ve de yaşamı, dümdüz bir beton sertliğinin altına.
Belki babamız, belki dedemiz veya işte kim ise henüz doğayı unutmamış, o dikmiş dut’un ağacını.
Büyüdükçe, camlarımıza yaklaştıkça, rüzgarlı gecelerde onları tıklattıkça veya kıymetlilerimizi çalacak, mutluluğumuzu bozacak hırsızlara basamak oldukça, kestik dallarını. Budadık hayatını.
Nasıl ki şehir hayatında ancak ahmaklar kollarını açarsa, öyle eğittik, terbiye ettik, kapattık kollarını şapşal ağacın.
Bizim gibi takvim tutmadığından, yıl saymadığından, saat takmadığından bilemedi devrin değiştiğini. Büyümeye devam etti yukarılara doğru. Ağaç bilmez meyvesini yiyen var mı, gövdesine yaslanan kaldı mı.
O yavrularını büyüttü, yemişlerini üretti. Olgunlaşan meyveleri, büyümek, çoğalmak ve dağılmak üzere bıraktılar kendilerini.
Bir neslin medeniyete aniden maruz kalışından daha sert değildi betonla temasları. Ve unutulan değerlerden daha az çürüdü yerde içleri.
Ağaçları kestik ev yaptık, otları biçtik, yol. Önceleri yürüdük, sonraları ata bindik, ardından at arabasına konduk.
Evleri ahşaptan, arabaları attan imal ettik.
Dünya devrini değiştirmese de, biz hızlandık, başımız dönmeye başladı. Artık evler betondu, yollar asfalt, arabalar da beygir.
Balkonları kapattık, bahçeleri kaplattık. Çocukları eve, arabaları garajlara tıktık.
Gözlerimizi televizyona, kulaklarımızı radyoya verdik.
Sokakları ışıl ışıl aydınlattık, karanlıkta kalan şanssızları görmemek adına.
Yıldızları kaybettik şehir ışıkları altında.
Ozanları öldürdük, adlarını parklara verdik. Parkın adını, sadık yarine kara toprak diyenden aldık, zeminine asfalt döşedik.
Semtlere isim veren dereleri ıslah ettik, imar ettik, boyun eğdirdik. Meydanlara elektrikli fıskiyeler koyduk, su sesi duyduk.
Betonda yorulduk, asfaltta ezildik. Çalışmak için uzun yürümedik ama yine de geç kaldık. Mekanları uzaklaştırdık, zamanları daralttık.
Haftaiçini camdan bakarak geçirdik, haftasonunu yolda. Şehrin dışına çıktık, ama şehirlilerle. Ağaçların altına indik, ama sırtımızı arabaya yasladık.
Adım adım kapladık dünyayı betonla, asfaltla ve çocuklarımızla.
Bunları siz yaptınız, ben de size uydum. Betona çarpan bir dut kadar çıktı sesim.
LOSVIUS