Düşünüyorum da,
Sanırım en büyük
korkumuz olduğumuz gibi görünmek.
Yumuşacık
kalbimizin fark edilmesi,
Naif yönlerimizin
keşfedilmesi,
Cesaretsizliğimizin
anlaşılması,
Korkularımızın
paylaşılması,
Sanki zarar
göreceğimizin en büyük işareti.
Kabuklarımızın
altında kendimizi saklamakta ne kadar da ustayız.
Ve ne kadar güçlü
korunuyoruz, kalkanlarımızın ardında.
Hissedilmeden, el
değmeden, sevgimizi göstermeden.
Deniz minareleri,
midyeler,
Kirpiler ve
kaplumbağalar gibi.
Sahi koruyor mu
bizi çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor
mu duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı
veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize?
Hissettiklerimizi
gölgeliyor, yansıtmıyor mu gerçek kimliğimizi?
Duygularımızı
bastırıyor, el ele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız
gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak,
Ne çıkar
ateşböceği sansalar beni?
Belki en hoyrat
yürek bile ateşböceğinin
O uçucu, masum,
sevimli çocuksuluğuna el kaldırmaya kıyamaz.
Güçlü kapıların
arkasına kilitlemesem kendimi,
Korkaklığımı,
sevgi isteğimi
En insani
yönlerimi kayıtsızca sunabilsem,
Bu sert kabuğun
ağırlığından kurtulup
Bir kuş gibi
uçacağım özgürce.
Anlaşılacağım ve
bir ayna gibi yansıyacağım karşımdakine.
O da çözülecek
belki.
Samimi ve
güvenliksiz, silahız biriyle göz göze gelince.
Oysa bir
görebilsek bunu.
Kalmadı böyle
insanlar demesek.
Güven duygusuna bu
kadar muhtaç olmasak.
Kırılmaktan
korkmasak. Yaralansak...
Ne olur bir darbe
daha alsak.
Yeniden açsak
kendimizi, atabilsek kabuğu.
Denesek.
Risk alsak.
Yanılsak.
Fark etmez.
Tekrar, tekrar
bıkmadan denesek.
Ve kucaklaşsak
yeniden.
Tıpkı eskisi gibi.
Ne olduğunu
anlayamadığımız o 15 yıldan öncesi gibi.
O zaman fark
edeceğiz.
Ne kadar
özlediğimizi birbirimizi.
Neler
biriktirdiğimizi,
kaybolan
değerlerimizi ne kadar özlediğimizi.
Beraber geldik
beraber gidiyoruz oysa.
Vakit az,
paylaşmak, sarılmak için.
Yaşadığımız
coğrafya zor, şartları ağır.
Yüreği daha fazla
küstürmemek lazım.
Sırtımızda ağır
küfeler, her gün katlanan.
Ve koşullar bir
türlü düzelmeyen.
Sevgiye çok
ihtiyacımız var.
Ufukta kara bir
kış görünüyor.
Ancak birbirimize
sokularak atlatırız o günleri.
Kırın o sert, o
ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu
yükten.
Korumuyor o
kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum
ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir
yıldızız.
Ne çıkar
ateşböceği sansalar bizi.
Bir Öpüyorsun
Ağzın Şaraplaşıyor
Aç kapını aç -
sabahın eri girsin
Bu ıtır kokusunu
kaldır yüreğimi dağlıyor
Aç kapını aç -
bırak yakamı gideyim
Yeter bunca
öptüğün
Bunca sarıldığın
yeter
Bir öpüyorsun
ağzın şaraplaşıyor
Eriyip kendimi
yitiriyorum
Aç kapını aç -
bırak yakamı gideyim
Geri ver beni -
herşey senin olsun
Senin olsun -
özgür kıl yüreğimi
Rabindranath
Tagore