Bir sıçrayışta
aşmıştı ekvatoru
güneye düşmüştü
yüzüstü
tepetaklak
tavaf edercesine
huşu ile
dönmüştü
düşlerinin çevresinde
bir daha
bir daha
yitik yüreğiyle
dokuz canlı
karakedi
dönüşü olmayan
yollardan
yakılmayan asma
köprülerden
geçerek
sınamalıydı
geriye kalan yedi
canını
pazara sürülmüş
kanını
yürüdü
peşi sıra bıraktı
tüm benliğini
terketti kimliğini
yürüdü sırtı bıçak
keskin sırata
doğru
dengeledi aklını
kararttı gözlerini
bu ince yol şakaya
gelmezdi
sol yanı alev
tufanı
kızıl deniz
sağ yanı
yeşile boyalı
sarı soluk bir
beniz
yürüdü arafa doğru
durdu tam
ortasında
baktı bakıştılar
yarı yolda
bırakılmışlarla gözgöze
dünyanın tüm
lanetlileri sıraya girmişti
en önde yanık
yüzünde
tanrısal
gülümsemeyle bruno
dantelli yakasıyla
dante
elleri tesbih
olmuş
güneş toplayan
tebrisiler
kanatları
pervane olan
rumiler
ezilip
şaraplaşan
hayyamlar
her halden anlayan
haldunlar
her derde derman
arabiler
en el hak diye
çığıran
mansurlar gördü
mahsunlaştı
filistinli bebelerin
aç gözlerinden akıp
apdallaştı
velileşmede buldu
yolu
hacılaşmadan
haçlaştı
çarmıha gerildi
isalaştı
asasını çöle atan
musalaştı
ayaklarını
ellerine alıp
yürüdü kızıl kor
üstünde
yürüdü malum sona
doğru
yalpalamadan
yada arafta
kışlayacaktı
hiç çabalamadan
öylece
katı
kaskatı
ya da yağacaktı
dolu olup
düşecekti aşağı
paramparça
olacaktı başı
granit kayalarda
ya da eriyip
ateşi aşk ile
dönüşecekti
su damlasına
damla
dam
dama alışıktı
zifiri
yürüdü
her adımda yarıldı
kasları
her nefeste gerildi
yüreği
kaburgasından bir
havva yaratsa
başaracaktı
aşacaktı
bu engelli koşuyu
sırtına yaslanıp
bir arada
iki derede
kalmayacaktı...
gerildi yaylaştı
kemikleri
ya bir sıçrayışta
öbür uca ulaşmak
ulaş
mak
yada arafta
donakalmak
dona-kalmak
korkusuyla
fırladı bir ok
gibi
uçtu
kanatsız
eyvah
şahinleşemedi
kesildi nefesi
eyvah
hızla düşüyordu
cehennem ağızlı
alev tanrıçasının kucağına
o da ne !
gökyüzü yarıldı
yarıldı uykusuz
gecelerin düş pınarı
yarıldı korku
duvarı
yıkıldı kutsanmış
çınarlar
cadı kazanları
kaynadı
yıldırım gibi
kızıl saçlı bir cadı
verdi elini
ona sarıldı
sarıldı ona
benzi sapsarı
yayıldı yüzüne
umud alevi
düşlerini yitirme
dedi karakedi:
her düşüşün
bir çıkışı var
her yolun bir son
durağı
her sonun bir
başlangıcı
her başlangıçla
doğan
kırlangıç
şafaklara süzüldü
sereserpe
tumansız
dumansız tepelerde
gezindi
serhoş
dizildi tuvale
renklerin hasıyla
her fırça
darbesiyle raksetti
resmetti her
karesine
karakarelerini
söküp birer birer
sevdalı cadıların
ellerini yüzüne sürdü
şükretti
yüzü maviye durdu
denizleşti
dalgalar
dalgalarla
çiftleşti
kızıl bir öpücük
kınaladı
avuçlarını
alev saçlı
ellerden kalma....
Volkan Kemal
Ocak 2010
Bu öyküsel
düttürü, iki arada bir derede kalalamışlara adaklanmıştır.
Çok renkli bir
dünyada yaşamanın zevkine doyamayanlara merhaba!