yaklaştım ve
usulca sus dedim
notalar konuşuyor
buluta
yağmur damlaları
dansını yapyor şimşeğe
gök gürlüyor
korkudan
korku göz kırpıyor
kara
ve sarmalandı
gökyüzü siyaha
iliştim yanına ve
usulca dinle dedim
sıra geçidinde
göçerler
ardından
kırlangıçlar uçuyor güneye
kanatlarında güneş
tozu
kondular ıslak
ağaçlara
kara gözlerinde
beyazlaşmış işkenceler
unutturmuş kendini
su halkalı duruşları
itiraz etmiş
mağarasına
itiraz etmiş
bereketten kutsanmış dağına
aborgın değilim
değilim ki
ben bir
asilzadeyim bak ihtişamlı heykellerime
atların
tırnaklarındaki derim değil
o benim burnum
değil PİNOKYO!!
susunca usulca
korku........
zaman sana durdu
yoktu zaten
bilirsin evveli
ahiri zemheri
sen noktaların
notasıydın
şimdi dudakların sana ait olmayanı
yudumluyor
soğuk
kaldırımlarında yitirdiğin yağmurların yokluğundasın
ne fark eder zaman
susunca
zaten hiç bir
kelimesi yoktu seni çağıran
ve hikayesini
düşürüyor hımalayaların üzerinden okyanusa doğru
senin de bir masal
anlatıcın var bilirim
seni yüklenen
zaman aşırı
dediki
toprağın ayağımın
altından kaydı
herkes yabancıydı
bir senın
yokluğundu gördüğüm
oyuncaktı eşyalar
oyuncaktın sen
ama sen yoktun
şehri talan
etmişti uzay yolcuları
gemileri nuha
teslimdi
tufana terkin
şimdi sen
duymadığım kuş sesinde saklısın
kanguru kesesi
sekişli
zamansız sus dedi
notalar noktalandı
didgerido.........
elimi uzattım
solfejden aldım seni.......
Saab
keke zaman sus
zaman’ dan