03 Ocak 2017
90 yaşında
yaşamını yitiren İngiliz yazar, sanat eleştirmeni ve ressam John Berger'in
kaleminden 'Görünebilirlik Üzerine'.
John BERGER
Bakmak;
çizgilerin, sınırların, sınıflandırmaların kendine verilen adın dışına taşan
her şeye.
Bütün görünüşler
birbirini durmadan değiştirir: Görsel olarak her şey birbirine bağlıdır. Bakma
eylemi kişinin görme duyusuyla bu karşılıklı bağımlılık yaşantısına boyun
eğmesidir. Bir şeyi aramak (örneğin, yere düşen bir iğneyi) sözünü ettiğim
bakma eyleminin karşıtıdır.
Görünebilirlik
ışığın bir niteliğidir. Renkler de ışığın yüzleri. İşte bu nedenle bakmak,
tanımak ve bir bütüne varmak demektir. Bir nesnenin, rengin ya da biçimin
kimliği, görünebilirliğin açığa çıkardığı şeydir: Görünebilirliğin sağladığı
bir sonuçtur. Ama bunun görünebilirlik süreciyle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bu
süreç ışığın olduğu kadar, enerjinin de sınırlanmayacak bir biçimidir. Işık
bütün hayatın kaynağı, görünebilen şey de o hayatın bir özelliğidir ve onsuz
varolamaz. Ölü bir evrende hiçbir şey görünemez.
Görünebilirlik bir
büyüme biçimidir.
Amaç: Bir şeyin
(hatta cansız bir şeyin) görünüşünü onun büyümesinin bir aşaması –ya da parçası
olduğu bir büyümenin aşaması- olarak görmek. O şeyin görünebilirliğini bir
çeşit çiçek açma olarak görmek.
Bulutlar
görünebilirlik kazanır, sonra da dağılıp görünmez olurlar. Her türlü görünüş
bulutlarınki gibidir.
Sümbüller büyüyüp
görünebilirlik kazanır. Ama lâl taşı ile gök yakut da öyle.
Platon gibi,
“Gerçek, görünüşlerin ardındadır” dememek için, büyük bir olasılıkla
“Görünebilirlik gerçeğin kendisidir ve görünebilirliğin dışında kalanlar da
görünmüş ya da görünecek olan şeylerin ‘izleri’dir” diyebiliriz.
Işığa bakmak.
Çizgilerin bir
buluş olduğunu anlamak.
Ölçeği aşmak:
gökyüzü kadar geniş görünen bir iki çimen yaprağı: karıncanın dağla aynı anda
görünmesi: karıncanın görünebilirliği dağla karşılaştırılmasını sağlıyor. Belki
de gerçek bu. Işığın ayrılmaz bir parçası olan görünebilirlik (küçük, büyük,
uzak, yakın, karanlık, aydınlık, mavi, sarı vb.) belirleyici ölçülerden daha
büyük.
Gözün görüntüyü
alması.
Ama aynı zamanda
da araya girmesi. Göz ışıkla onu yansıtan ve soğuran yüzeyler arasındaki
sürekli ilişkiyi keser. Birbirinden ayrı nesneler yalıtılmış sözcükler gibidir.
Anlam yalnız bu sözcükler arasındaki ilişkilerde ortaya çıkar. Görünen şeydeki
anlam nedir? Kendini durmadan değiştiren bir enerji türü.
Alıştırma.
Bak:
Pencereden saydam
beyaz perdeler.
Sağdan gelen ışık.
Bulutlardan daha
koyu renkli kıvrımlar, kıvrımların gölgeleri.
Birden güneşin
parlaması.
Perdelerde şimdi
çerçevelerin gölgeleri beliriyor.
Bu gölgeler
kıvrımların yüzünden büklüm büklüm, çerçeveler ise düz ve dikdörtgen.
Perdelerle pencere
arasında nota çizgilerini andıran bir boşluk, ama bu boşluk üç boyutlu ve ses
yerine üzerinde ışık notaları var.
Perdeden dışarı
bakınca, havada üst ucu kirli beyaz bir bulutun geçişi (ama güneş kaybolduğu
için artık görünmüyor.)
Bulut hızla yok
oluyor. Neredeyse fırtına hızıyla.
Karşıdaki evlerin
demir parmaklıklı balkonları ise hiç kımıldamıyor. Bir an için güneş yeniden
çıkıyor.
Yılan gölgesi
–kayboluyor.
Geçen bulutlar.
Kabaran deniz.
Charlie’nin
kamyonu geri geliyor.
Denizde ağır bir
koku.
Bir anı. Görsel.
Yüksek yarlar.
Beyaz. Parlak gri çakmak taşın düz yatay çizgileri. Bu çizgiler arasında
yüzyılların biriktirdiği kireç.
Yarların gökle
kesişen çizgisinde sarkan otlar.
Yarların
yüksekliğiyle otların kalınlığı bir hayvanın tüylerinin kalınlığını andırıyor.
Otların üstünde
martıların dönerek daireler çizmesi.
Yarın, üst çizgisi
havaya çizilen sekizleri ikiye bölüyor.
Yarların denize
vuran gölgeleri (gelgitin yükselmesiyle suların neredeyse yarların tepesine
ulaşması.)
Yarların denize
vuran gölgesi, kıyı boyunca, kıyıdan seksen metre denize uzanan gölgeler.
Yarların gölgesindeki deniz neredeyse kahverengi.
Daha açıkta,
otların gölgesinin az ötesinde, denizin rengi biraz beyaz karışmış yeşil.
Bu bakır çalığı
yeşil güneşle birlikte kayboluyor. Ben tam bu cümleyi yazarken güneş Noel
Sokağı üzerinde beliriyor, çerçevelerin gölgesinin perdelere vurmasına yol
açıyor, perdeler pencerede kımıldıyor, kalemimin gölgesi bu kağıda vuruyor ve
güneş kayboluyor.
Bakmak:
çizgilerin,
sınırların, sınıflandırmaların, kendine verilen adın dışına taşan her şeye.
Adam Sanat Dergisi
Kasım, Sayı:12, 1986
Çeviren: Gönül
ÇAPAN