Wednesday, April 26, 2017

Glenn Capers















I’ve come to realize that my art has diversity with powerful individual vision, that chronicles the life of individuals. People draw me into their lives to tell their story to anyone willing to listen and validate their reason for living. My attraction to story telling grew as my life developed behind a camera. I discovered that it’s not how a photographer looks at the world that is important, it’s their relationship with their fellow human beings and these moments of connectivity that are frozen in time for all to see.
I am now teaching street photography and journalism around the world. Helping people to find their stories after they identify their personal pilgrimage.
As a photographer I have won a John F Kennedy award, Leica Medal of Excellence for outstanding achievement in Humanistic Photojournalism, NPPA region 10, award, and many more

Tuesday, January 3, 2017

John Berger’den ‘Görünebilirlik Üstüne’



03 Ocak 2017
90 yaşında yaşamını yitiren İngiliz yazar, sanat eleştirmeni ve ressam John Berger'in kaleminden 'Görünebilirlik Üzerine'.
John BERGER
Bakmak; çizgilerin, sınırların, sınıflandırmaların kendine verilen adın dışına taşan her şeye.
Bütün görünüşler birbirini durmadan değiştirir: Görsel olarak her şey birbirine bağlıdır. Bakma eylemi kişinin görme duyusuyla bu karşılıklı bağımlılık yaşantısına boyun eğmesidir. Bir şeyi aramak (örneğin, yere düşen bir iğneyi) sözünü ettiğim bakma eyleminin karşıtıdır.
Görünebilirlik ışığın bir niteliğidir. Renkler de ışığın yüzleri. İşte bu nedenle bakmak, tanımak ve bir bütüne varmak demektir. Bir nesnenin, rengin ya da biçimin kimliği, görünebilirliğin açığa çıkardığı şeydir: Görünebilirliğin sağladığı bir sonuçtur. Ama bunun görünebilirlik süreciyle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü bu süreç ışığın olduğu kadar, enerjinin de sınırlanmayacak bir biçimidir. Işık bütün hayatın kaynağı, görünebilen şey de o hayatın bir özelliğidir ve onsuz varolamaz. Ölü bir evrende hiçbir şey görünemez.
Görünebilirlik bir büyüme biçimidir.
Amaç: Bir şeyin (hatta cansız bir şeyin) görünüşünü onun büyümesinin bir aşaması –ya da parçası olduğu bir büyümenin aşaması- olarak görmek. O şeyin görünebilirliğini bir çeşit çiçek açma olarak görmek.
Bulutlar görünebilirlik kazanır, sonra da dağılıp görünmez olurlar. Her türlü görünüş bulutlarınki gibidir.
Sümbüller büyüyüp görünebilirlik kazanır. Ama lâl taşı ile gök yakut da öyle.
Platon gibi, “Gerçek, görünüşlerin ardındadır” dememek için, büyük bir olasılıkla “Görünebilirlik gerçeğin kendisidir ve görünebilirliğin dışında kalanlar da görünmüş ya da görünecek olan şeylerin ‘izleri’dir” diyebiliriz.
Işığa bakmak.
Çizgilerin bir buluş olduğunu anlamak.
Ölçeği aşmak: gökyüzü kadar geniş görünen bir iki çimen yaprağı: karıncanın dağla aynı anda görünmesi: karıncanın görünebilirliği dağla karşılaştırılmasını sağlıyor. Belki de gerçek bu. Işığın ayrılmaz bir parçası olan görünebilirlik (küçük, büyük, uzak, yakın, karanlık, aydınlık, mavi, sarı vb.) belirleyici ölçülerden daha büyük.
Gözün görüntüyü alması.
Ama aynı zamanda da araya girmesi. Göz ışıkla onu yansıtan ve soğuran yüzeyler arasındaki sürekli ilişkiyi keser. Birbirinden ayrı nesneler yalıtılmış sözcükler gibidir. Anlam yalnız bu sözcükler arasındaki ilişkilerde ortaya çıkar. Görünen şeydeki anlam nedir? Kendini durmadan değiştiren bir enerji türü.
Alıştırma.
Bak:
Pencereden saydam beyaz perdeler.
Sağdan gelen ışık.
Bulutlardan daha koyu renkli kıvrımlar, kıvrımların gölgeleri.
Birden güneşin parlaması.
Perdelerde şimdi çerçevelerin gölgeleri beliriyor.
Bu gölgeler kıvrımların yüzünden büklüm büklüm, çerçeveler ise düz ve dikdörtgen.
Perdelerle pencere arasında nota çizgilerini andıran bir boşluk, ama bu boşluk üç boyutlu ve ses yerine üzerinde ışık notaları var.
Perdeden dışarı bakınca, havada üst ucu kirli beyaz bir bulutun geçişi (ama güneş kaybolduğu için artık görünmüyor.)
Bulut hızla yok oluyor. Neredeyse fırtına hızıyla.
Karşıdaki evlerin demir parmaklıklı balkonları ise hiç kımıldamıyor. Bir an için güneş yeniden çıkıyor.
Yılan gölgesi –kayboluyor.
Geçen bulutlar.
Kabaran deniz.
Charlie’nin kamyonu geri geliyor.
Denizde ağır bir koku.
Bir anı. Görsel.
Yüksek yarlar. Beyaz. Parlak gri çakmak taşın düz yatay çizgileri. Bu çizgiler arasında yüzyılların biriktirdiği kireç.
Yarların gökle kesişen çizgisinde sarkan otlar.
Yarların yüksekliğiyle otların kalınlığı bir hayvanın tüylerinin kalınlığını andırıyor.
Otların üstünde martıların dönerek daireler çizmesi.
Yarın, üst çizgisi havaya çizilen sekizleri ikiye bölüyor.
Yarların denize vuran gölgeleri (gelgitin yükselmesiyle suların neredeyse yarların tepesine ulaşması.)
Yarların denize vuran gölgesi, kıyı boyunca, kıyıdan seksen metre denize uzanan gölgeler. Yarların gölgesindeki deniz neredeyse kahverengi.
Daha açıkta, otların gölgesinin az ötesinde, denizin rengi biraz beyaz karışmış yeşil.
Bu bakır çalığı yeşil güneşle birlikte kayboluyor. Ben tam bu cümleyi yazarken güneş Noel Sokağı üzerinde beliriyor, çerçevelerin gölgesinin perdelere vurmasına yol açıyor, perdeler pencerede kımıldıyor, kalemimin gölgesi bu kağıda vuruyor ve güneş kayboluyor.
Bakmak:
çizgilerin, sınırların, sınıflandırmaların, kendine verilen adın dışına taşan her şeye.
Adam Sanat Dergisi Kasım, Sayı:12, 1986 
Çeviren: Gönül ÇAPAN