Tuesday, August 7, 2012

Soytarı

 Saplantı saplantısına saplanmıştı
farkında değildi
sağlam sağduyuya sahipti
sol görünümlü
sığlığı sığdıramadı usuna
sorgusuz
kavgasız yargıya vardı
kararsız
yararsız bilgiyle donandı
donanma zabiti sandı
savladı
kavradı
tavladı
tavlanmadı

dipsiz kuyuya daldı
habersiz
posta katarı bekledi
pulsuz zarf açtı gün boyu
adımsız yollara baktı
beklentisiz
sevilmek korkusu yaşadı
sevmeyi denedi
sevdalanmadı hiç
kara kara baktı gökyüzüne
yıldızları saydı gün boyu
geceye sakladı düşlerini
uykusuz
düşürdü gülüşlerini
çaresiz
gözyaşlarını tesbihledi
ve süphanallah!
dinledi
dinle
din


bulanık sularda yüzen istavrit gibi
tedirgindi gözleri
heryanı çepeçevre balçık denizi
yaprak kıpırdasa
deprem olurdu
yüreği çaprazlama bölünür
ateş solurdu
solgun
yorgun
dolgun memeleri vardı
kehribar başlı
sağaltılmamış
mürdüm eriği
tarçın kokuları gezinirdi dilinde
karanfil dudaklarına
deyince güneş tozu
kısrak gibi sabırsız
ceylan gibi huzursuzdu
kendince tam
hep kusursuzdu
narsızdı
ama
arsız değildi
kendini beğenmiş
kendinden malum
alim
vede zalimdi
kendisineydi
zulmü
çokca
zulmetti sevdiğine

velhasıl kadim dosttu
eskimeyen post
yenilenmeyen
yinelenmeyen
türküydü
çılgın bir ıslıktı
korkulu gecelere yoldaş
soydaştı
soyut bir tablo gibiydi
yüzlerce anlam yüklü
ebem kuşağıydı o
göbek bağımdı
düşlerimin
doğurganlığımdı
savurganlığım
yoğunganlığımdı
mayalanmış
hamurumdu
umud fırınında
ateşle sınanmaya
hazırlanmışlığımdı

eli elime değmeden
döküldü derilerim birden
kavruldu dilimde
sözcüklerim
cümleleşmeden
kem
küm
lam
cim demeden
cümle alem
gülsün deye
bir soytarı yarattım
sahneme fırlatılan
öpücüklerden
bir soytarı yaşattım
maskelerle örülü
bir soytarı öldürdüm
alkışlara gömülen
bir soytarı anımsadım
krallarla aşık atan
kabirleşip
anıtlaşan
bir soytarının öyküsü okunur şimdi
deste deste
destanlaşan
destanlaş
destan
laş
dest
destur!

Volkan Kemal